Dünyamizi ele geciren uzaylilar gibi, her yerdeler; nereye bakarsaniz bakin, dikkatli de dikkatsiz de baksaniz, alginizda yer etmeye calisan, dünyayi sahipleri adina degistirmek icin her seyi yapabilecek seyler onlar

Onlari biz yapiyoruz Yaparken ne kadar bilgi, beceri ve emek harcarsak, o kadar etkili oluyorlar. Her zaman kötü degiller, insanligin gelismesi icin calisanlari da var; gerci cogu, daha cok para kazanmak, gücünü arttirmak, pastadan daha büyük pay alabilmek icin yapiliyor ama bu da kötüdür anlamina gelmiyor.

Logolarin gücü tartisilmaz ama cogu zaman kendi baslarina degil. Iyi bir ürüne kötü logo, iyi bir atletin kötü bir ayakkabiyla kosmasi gibi, ayaginin acimasi, performansinin düsmesine neden olsa da, o yine iyi kosuyor ama cabuk yoruluyor. Kötü bir ürüne muhtesem bir logo ise yaramaz bir cocugun ayagindaki lüks ayakkabi gibi, kisa sürede dagilip, satafatini yitiriyor.

Logo, markanin yalnizca bir parcasi. Bütünün ifadesini buldugu bir simge; bütünün görülmesi gerektigi gibi algilanmasini sagladiginizda mesele büyük ölcüde cözülmüs oluyor Güclü, Atilimci, Cilgin, Yenilikci, Geleneksel gibi kavramlar form ve renk iliskileriyle kendini göstermeye calisiyor. Ama bir sorun var milyonlarca markanin paylastigi bu iddialar, bir o kadar tasarimcinin elinden gecerken, bir olmazsa olmaza varmak zorunda Farkli ve digerlerinden ayrisan bir sey üretmek.

Elbette, binincilige razi olup birinciyi taklit etme egilimiyle baslayip bitirilen tasarimlar da var ama, üzerinde konusmaya degmez.

Bu kadar etrafimizi sarmis ve görünmek icin cabalayan logo arasindan siyrilip öne cikacak bir sampiyon yetistirmek, her logo tasarimcisi icin heyecanli bir macera. Büyük ödül ise, diger tasarimcilarin Ahhh Bunu ben yapmaliydim diyecegi bir logo tasarlamak, ya da diger markalarin Ahhh Bizim logomuzu da bu tasarimci yapmaliydi diyecegi.