Onur Gökseni samimi bir yazar olarak taniyorum, belgesel niteliginde, esprili ve kaygili hikayeleri var. Bunlari okurken artistik cabasini cok güzel gizliyor, hatta bunu fark etmiyorsunuz bile. Benim kanaatim, bu en güzeli. Ne güzel anlatmis, ne güzel yazmisi unutturacak kadar duygusal malzemesi olmasi, elbette sans degil. Buna ugras denir. Ugrasiyor adam. Yani ugrasmis hep, arsada top oynarken de Noluyor lan burada diye ugrasmis. Basina gelen her seyde ugrasmis, düsünmüs, biriktirmis. Bence bu birikenleri cebe atip gidecegine yazarak paylasmasi, bu zanaata asik olusu okuyana Oh be dedirtiyor. Kaplama nostalji ve kaba güncel elestiriye mesafesi, huysuz ama yine de umutlu bakisi, hikayelerini sevdiriyor.
Cem Yilmaz
Dedem -herhalde üzüntüsünden- sigarasi biter bitmez paketten bir sigara daha cikardi, o sirada Mert geldi balkona. Kafasina banyo havlusunu sarmis, sadece gözleri gözükürken elindeki oklavayi döndürüp sacma sapan hareketler yapiyordu. Dedem kücük torununu o halde görünce büsbütün kahroldu, tek laf etmeden sigarasini yakti. Üzüntüden o kadar derin bir nefes cekti ki, sanirim duman kalin bagirsaklarina kadar gitti. Kardesimden umudu kesmis olan dedem bana dönüp, Sen bu cocuk kadar salak degilsindir umarim ses tonuyla, Sen neler yapiyorsun bakalim Onur diye sordu.